21 Mayıs 2009 Perşembe

Karadeniz ve Trakya'nın buluştuğu cennetten bir köşe: Kıyıköy



Yaklaşık 1 yıl önce, 23 nisan 2008'de arkadaşlarla, günübirliğine bir yol gezisi yapalım diye plan yaptıktan sonra, istikamet Kıyıköy diye yola çıkmıştık. Arabamızın bize yolda bırakmasıyla, Kıyıköy yerine kendimizi Şarköy'de bulmuştuk. Ama ben, 2 yıldır methini duyduğum Kıyıköy'e gitmeye kararlıydım. 19 mayıs tatilini fırsat bilerek bu isteğimi de gerçekleştirmiş oldum.

Kıyıköy, eski adıyla "Midye", Kırklareli'ne bağlı ve Karadeniz'e kıyısı olan küçük bir balıkçı köyü. Yakınlarında Bizans zamanından kalma kalıntılar bulunan ve restore edilmiş bir sur kapısından girilen bu köyde, Balkan Savaşı'ndan sonra yurtlarından edilip buraya yerleşen Selanikli Türkler yaşamakta. Ayrıca Romanlar da, bu köyün nüfusunun önemli bir kısmını oluşturuyor. Köy, Pabuç ve Kazan dereleri arasından yükselen bir tepe üstüne kurulmuş bir yarımada şeklinde arz-ı endam ediyor. Temiz dağ havası, iki dere boyunca uzanan ormanı, kalkan ve tekir yiyebileceğiniz restoranları, Fransız plajlarını andıran Selvez koyu, sıcakkanlı insanları ve bakir, betonlaşmamış yapısıyla çok ideal bir tatil yeri. Özellikle şehrin stresinden kaçmak istiyorsanız, bir haftasonunuzu buraya ayırmanızı şiddetle öneririm.

Gitmeyi düşünenler için de önerilerimi sıralıyorum:

- İstanbul'dan çıkıp Edirne istikametinde giderken, Çerkezköy'e sapın. Çerkezköy'ü geçip Saray'a kadar gidin. Kıyıköy tabelalarını izlerseniz 20 km sonra köye ulaşırsınız. Yol üstünde Bahçeköy'de durup, manda yoğurdu ve peynirinizi almayı da ihmal etmeyin.

- Kıyıköy, günübirlik geziler için çok ideal bir yer. Ama kalmayı düşünürseniz, köyün içinde ufak tefek pansiyonlar var. Ev kiralama opsiyonu da var, günlük adam başı yaklaşık 25 liraya ev kiralayabilirsiniz. Yok ben rahat edemem, otelde kalacağım derseniz de; köydeki tek otel olan Endorfina'yı tercih ediniz.

- Eğer kalkan balığı yemek istiyorsanız, nisan ve haziran ayları arasında bir zamanda gidin. Yakamoz ve Deniz Feneri restoranlarını tavsiye ederim. Yalnız pazarlık yapmayı unutmayın, kalkanın kilosu 65 tl'ye kadar çıkabiliyor. Çok kılçıklı ve düğmeli bir balık olduğu için de, adam başı bir kilo kalkan ile anca doyuyorsunuz.

- Köyde, muhteşem manzarayı izleyebileceğiniz belli başlı yerler var. Kartal Çay bahçesi, Marina Cafe, deniz feneri bunlardan birkaçı. Özellikle güneşin batışını izlemek için Kartal Çay bahçesine mutlaka uğrayın. Dedesi Selanik'ten göçme bir Türk olan, çay bahçesinin sahibi Reis Baba ile sohbet edin, köyün geçmişi hakkında bilgi edinin.

- Denize girmek için gidecekseniz mutlaka Selvez koyu'na gidin. Fransa'daki sahillerden aşağı kalır bir yanı yok. Temmuz ve ağustos aylarını tercih edin.


- Köyün içindeki eski Rum evlerini ve uyuşuk köpekleri fotoğraflayın. Mutlaka Pabuç deresinde sandal veya deniz bisikleti kiralayın, muhteşem fotoğraflar çıkabiliyor. Sandal kiralayan Zeki diye bir eleman var, aynı zamanda rehberlik de yapıyor. Selamlarımı iletin :D

- Son olarak da Aya Nikola Manastırı'na uğramayı da unutmayın.

- Biz yapmadık ama dere kenarında bilimum piknik, sucuk ekmek, mangal da yapabilirsiniz.

Bütün bu sıraladıklarımı bir gün içerisine sığdırabiliyorsunuz. Akşamları yapacak pek bir şey yok köyde. O yüzden ya kalabalık gidin, ya da 1 geceden fazla kalmayın derim ben. Şimdilik benden bu kadar. Aşağıdaki sitelerden, köy hakkında daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

http://site.mynet.com/kiyikoy/
http://www.azgezmis.com/kiyikoy

Bir delinin teoremi 2: Tüm sayılar birbirine eşittir!

Theorem: 0=1=2=3=4=.......

Proof:
We know from the "Bir delinin teoremi 1" that 0! = 0
It's also been said that 0! = 1

So; if 0!(from "Bir delinin teoremi 1") is equal to 0!(from what has been dictated to humanity), 0 must be equal to 1

If 0 = 1, from adding to both sides of the equality, we get 1 = 2 and 2 = 3 and so forth.
Hence; 0=1=2=3=4=.....

Hint: You can try to offer $5 to buy a brand new Ferrari by using this theorem. The writer of this theorem doesn't take the responsibility of your action.

Bir delinin teoremi 1: 0! = 0

Theorem: 0! = 0

Proof:
n! = n.(n-1).(n-2).....1

So; if 3! = 3.2.1
and 2! = 2.1
and 1! = 1
Hence; 0! must be 0

It's simple...

7 Mayıs 2009 Perşembe

Black Stone Cherry - Folklore and Superstition

"...BSC return with a blinding second album. It's a record filled with dark power, haunting lyrics and swampy guitars. Just the way we like it." [Classic Rock]

Kara Taş Fişneleri 2007'de Classic Rock isimli mecmua tarafından "En iyi yeni grup" seçilmiştir efendim. Folklore & Superstition onların ikinci albümleridir ve de aynı dergi tarafından 2008'in en iyi 4. albümü seçilmiştir [yukarıdaki alıntı ve devam eden ödül sıralama çılgınlığı ile kilişenin dibine vuruyor, ama bu şekilde yazı yazanların ne hissettiğine derinden vakıf olma şansına eriştiğimden kesinlikle pişmanlık duymuyorum].


Yurdum civarında çok tanınmayan bu grup için şu şekilde bir tanım yerinde olacaktır: Lynyrd Skynyrd ile Nickleback’i şöyle bir harmanlayınız, BSC elde edeceksiniz. Koca koca ritm gitarlar, kirli ve de içli vokaller, hard rock solo gitar tonları, güneyli temalar...

Albümü bir kaç dinleyişten sonra dikkatimi çeken parçaları sıralarsam :

Blind Man, gitarlarıyla dan dan kafanıza vuran açılış için iyi seçilmiş bir parça. Hatta farklı doğrultuda dinleti hazzına sahip neoradaneburada kişisine bu şarkıyı dinlettim ve aldığım tepki gayet poz bir "hmm bu grup da kim, fena deilmiş?" oldu.

Please Come In, girişindeki insanı irkilten riffi olmasa daha dinlenilebilir olabilirmiş.

Soulcreek nasıl bir isimdir, stadium rock illa "ye yeeeeah" diye bağırmak suretiyle mi yapılır. Grubun kızlar bizden şarkı istedi biz de yaptık sözleriyle anlattığı bu eserden iğretiliğiyle dikkatimi celbettiği için bahsettim.

Devil's Queen, Freebird sevenlere sonunda bir sürpriz barındıran tempolu, balyozvari, nadide bir eser.

Sunrise, fikirli bir şarkı efendim, içinde "reggae" bilem barındıran, ve fikrimce albümün en iyisi. Arka planda neck manyetiğiyle atılan ritme vuruldum.

Ghost of Floyd Collins sayesinde –sana minnettarız bsc- redneck tarihine elimiz kalbimizde bir dalış yapıyoruz, ama siz sözlere çok takılmayın, sevilebilir bir eser efendim.

BSC yi yukarıda bahsettiğim gibi kafaya kafaya vuran gitarlarıyla, gırtlak kanserinin eşiğinde kirli vokalleriyle, güneyin yağız delikanlıları olarak bağrımıza bastık. Amma ve lakin, albümün genelinde eksikliğini hissettiğim bir husus var. Ben bu albümü dinlerken bend ve vibratolarla yırtınan, dumanı üstünde hard rock soloları duymak istedim, duyamadım, ve de doyamadım efendim. Misal G.O.F.C şarkısında, tam “off solo geliyor” diyorum, derken solo bitiveriyor. Tamam bol tekrarlı "groovy" ritm gitarlar işini gayet güzel görüp şarkıya insanı çekiyor ama şarkı kopmuyor afedersiniz – yani dinleyicinin hissiyatında derince bir noktaya imzasını atamıyor. Şahsi kanaatimce [ki günümüzde çokça dinlenen şarkılara bakıldığında isabetsiz bir düşüncedir] bu tarz verse-bridge-chorus eserleri, A noktasından B noktasına yolculuk yapmakta olan, ve de muavinin seçtiği parçalardan muzdarip, kulaklığını takmış bir insan kaçışında iz bırakabilmesi için ya fikirlere [değişen akor yürüyüşleri vs...] ya da bir süreliğine serbest bırakılmış usta enstrümantalistlere ihtiyacı var. Ha dans falan edeceksek şu hali daha iyi tabi.

Sadede gelecek olursak, ben bu albüme 10 üzerinden 7 verdim. Grubun ilk albümünün daha iyi olduğunu duydum ama daha yeterince dinleyemedim. Böyle genç grupların yaşları ilerledikçe enstrümanlarında daha da ustalaşacaklarını varsayarsak, kendilerinden umutluyuz da. Fakat an itibariyle, bu türde bir şeyler tatmak konusunda ısrarcıysanız sizi Zakk Wylde’dan Pride & Glory ya da son dönem Skynyrd'den Edge Of Forever dinlemeye davet ediyorum. Ha, bunları zaten biliyorum, ben yeni bir rock grubu tanımak istiyorum derseniz StoneRider’ın Three Legs Of Trouble’ını öneririm ki kendileri bu albümle beni epey şaşkınlığa gark eyledi.

[BSC konusunda kaynağa ihtiyaç duyabilirsiniz, bunu ve de  fazlasını düşünmüş maşallahı olan bir blog için: http://angrychairs.blogspot.com/search?q=black+stone+cherry ]